Bir el kalkar masalardan birinden : usta bize 2 bira 2 tekila , tekilalarda tuz limon olmasın. Birer sigara. Birer bira tek daha. Gene bir el kalkar bu sefer biranın yanında jager olsun. Döngü devam eder. Saatler geçer bu sefer viski olsun biranın yanında. Kanka sigara bitti bir paket çeksene. Kağıt kalem alırsın eline saçmalıklar karalarsın. Bağıra bağıra şarkı söylersin. Dünyanın merkezindesin zaten koy götüne. Sarmaz kalkarsın. Kendini sokağın kucağına atarsın , siz hiç hariç tek şahidiniz elinizdeki şaraplardır. O şarkıyı bi daha açsana dinleyelim. Sikeyim anasını. Kaslar gevşer. Zihin firarda. Duygular paramparça. Düşe kalka ilerlersin . Bulduğun bi barda 3-5 bir şeyler daha içersin. Bazen hiç tanımadığın insanlarla dans ederken bulursun kendini, bazen barda bitik bir şekilde . Sabah olur , nasıl uyuduğunu anımsayamazsın . Telefon çalar , arkadaşların sana rastlamışlardır gece bir yerlerde. Sana gece yaptığın garip hareketlerden bahsederler. Çoğunu hatırlamazsın. Zaten yeterince rezil olmuşundur sikerler dersin , sikerler. Yüzünü yıkayıp basıp gidersin evden. Yine bilinmez bir güne .
Sanayiden denize, okuldan çıkıp bilinmezliğe… Yürüdüm durdum İstanbul’un gizemli sokaklarında. Kargaşa. Gürültü kirliliği bile güzel bu garip şehirde. Mümkün müdür sevmemek bu şehri ? Mümkün müdür simit atmamak martılara , tırmanmamak Galata’nın yokuşunu, kucaklamamak Eminönü’nden yarım kalmış metropolü. Salaş bir pilavcıda yediğin pilav, kuledibinde içilen çay, merdivenlerde içilen şarap… Yürüyerek hissetmek şehrin o büyüleyici dokusunu, buz gibi havada, çılgınca yağan yağmurda. Belki kaybetti kokusunu bakkallar, belki daha az koşturuyor sokaklarda çocuklar, belki çok daha kötü bakıyor birbirlerine insanlar, belki sıkıntıda esnaflar, belki yok oldu ağaçlar, belki eskisi gibi yaşanmıyor aşklar, söylenmiyor şarkılar, tokuşturulmuyor rakılar, kucaklanmıyor dostlar, çoğaldı yalanlar. Ne olursa olsun, bu şehirde hala yaşanacak çok şey var.
Cengiz Han elleri cebinde yürüyor Bebek sahilde. Koca imparatorluk batmış beş kuruşsuz kalmış. Napolyon ne yapıyor acaba şu an diye geçiriyor aklından , bayadır görüşmüyoruz. Aradığınız numara kullanılmamaktadır. Vay amına kodumun ibnesi gene numara değiştirmiş. Sokullu Mehmet Paşayı gördü ufukta, sabah koşusuna çıkmış ağır ağır yaklaşıyor kulağında kulaklık. Bir isyan hemen ardından; şans bizde yok ki , bunun gibi çüksüzlerde var. Neil Armstrong sallıyor ortayı denize, rast gele. Sezar salata yiyor hoş bir kafede. Nasreddin Hoca ferrarisiyle yanlıyor sahil yolunda, direksiyon sağda. 2. Abdülhamit Starbucksta kahve içiyor, malum he got a hangover wooooooaah. Adolf Hitler beraberindeki 15 cengaverle koşturuyor bir yerlere doğru gene, ne kavgam bitii ne sevdam amk diye söyleniyor. Kaddafiyle Jean Jacques Rousseau taş sektirme yarışı yapıyorlar denizde. Yavuz Sultan Selim marinadaki yatında hummalı bir hazırlık yapıyor, akşama çılgın bir parti var. Einstein kıraathanede batak atıyor , 3. Kez çiz yaptı bir günde, müdavimler gerildi. Winston Churchill sodasının içine tuz ve limon karıştırıyor, nereden bilsin seneler sonra bu karışımın barlarda satılacağını. Jimmy Hendrix, Ömer Hayyam, Joseph Stalin ve Fatih Sultan Mehmet stüdyodalar, pek yakında tarihe damga vuracak bir death-metal grubu ilk günlerinde henüz. Enver Paşa ve Wright kardeşler, Aztek ve Mayaların ortak düzenledikleri partide tequila shot atıyorlar. Hasan Sabbah ile Marco Polo cigara içiyorlar bir batakhanede, bu mal bir harika dostum! Tupac ile Kurt Cobain kameralara yakalanıyorlar cuma namazı çıkışı Süleymaniye Camiinde, oooooo Jesus Christ ! Ne idüğü belirsiz bir genç de elindeki kalemle bozuyor kağıdın beyazlığını.
Sabah uyandım bi an şaşırdım Ulan Batur'da ne işim... Ama bu şehir güzel adını sevdim ben içkiliyim ata sen bin dedim. Bir anda ıslandım anladım ki BU CENGİZ HAN'IN YAĞMURUDUR. Oysa henüz ne kavgam bitmişti ne sevdam. Adamım kadınlar hep ağlıyor. Sathı müdafaa yoktur, FUCK YOU müdafaa vardır dedim sonra da şarkıyı yanlış söyledim. Kötü bir tecrübeydi. Bu arada kahvemi içerken bir haber aldım İspanya'dan Baki Mercimek bitmiş. Yaniii olmuyor, olmuyor istesem de ETO'O BİTMİYOR söylesem de. Adriana Lima beni görmeli bana kazak örmeli...Hassiktir yoğurdu dolapta unuttum ellere vayt! Yooo Mr. White ! Bu arada telefon çaldı, GOL DÖRK KAYT. Stay out my territory. Mesela ben Jessie'nin metanfetaminini beğeniyorum. O istedi vodka ben bir bardak su. DEIVIIIDD!!!!! Çocuklar döndürmeyim! EYVAH!!! Yalnız kaldığın o anda...Hassiktir git lan bir git olm! Vurayım mı pankreasına?! Undertaker bi git lan sen de! Bacın, wait for it SİqEM!!!! EZEEEEĞĞLLLL!!!!... Ve beklenen soruyu sorduuuuu. Boşveeerr tavuk mu yumurtadan... Göğsüm daralıyor dübürüm yanıyor olmasaaa mektubun Twitter'ın olmasaa kim Retweetlerdi... Tuğla tuğla tuğlaaa şu ATEŞTUĞLA. YANDIM EANNEEAEM. Dar geldi sana Angara hemen gaçtım New Yorg'a. Paris'in dikmeni bi daha gelirsen şanzelize. Oooooo sometimes Bacının kemiğiiii.... Sabri vurdu John Lennonda, şimdi İskoçya düşünsün. Verdi ispanyoool. Bilican is not my lover. Bırak yarım kalsın, aman diyim bana anlatma. Brace yourself winter is comiii. Bi gelmedi gitti amk. Bugün sporcu sokağın üçgen misafileri vardı. Masada boş bardaklar , am salak suratlar. Osuruktan teyyare waka waka ee eee. Bu sikimsonik bir çalışmadır NOKTA
Zar zor açabildiği gözleriyle etrafına baktı sarhoş adam. Paltosunun cebinden sigara paketini çıkardı. Son dalı kalmıştı. Sigarayı yaktı, buruşturduğu paketi küfrederek çamurlu asfalta fırlattı.
Sarhoş adam yorgun. Sarhoş adam mutsuz. Sarhoş adam yalnız. Sarhoş adam neden içtiğini bilmiyor. Sarhoş adam çaresiz, çıkış yolu bulamadığı karanlık bir labirentte. Sarhoş adam sevdi sevilmedi, sevildi sevmedi. Hayat, çözülmesi çok güç karmaşık bir denklem. Sarhoş adam sendeledi, kaldırıma yuvarlandı. Sarhoş adam, üstü başı toz. Sarhoş adam nereye gittiğini bilmiyor. Karnı aç. Ceplerini yokluyor para yok. Hassiktir yaaa! Yankılanıyor sesi boş sokaklarda. Çok ağır geliyor artık , kaldıramıyor bu kadarını. Kusuyor. Yediklerini değil, mutsuzluğunu kusuyor, hayatını kusuyor, hayal kırıklıklarını kusuyor. Bir ömür kussa gene de kurtulamaz farkında.
Bıktım diyor bıktım. İnsanların sahteliğinden bıktım. Her gün farklı bir maskeli balonun ortasında olmaktan bıktım. Samimiyetsizlikten bıktım. Oysa tek dilekti mutluluk.
Sarhoş adam … Sus lan anlatma. Sarhoş ada… Bahsetme onlara benden. Sarhoş ad.. Kes sesini kime konuşuyorsun. Sarhoş a.. Sus, yalvarırım sus anlamayacaklar anlatma onlara. Sarhoş adam… Sarhoş a.. Sarh...
Güneş şehrin tepelerini kızıla boyayarak ağır ağır çekiliyordu sahneden. Her sokakta başka bir film oynamaktaydı , her biri diğerinden habersiz.
Şehirdeki milyon tane köşe başının birinde 3-5 serseri bir çocuğu gasp ediyor. Aynı anda koskoca meydanın ortasında heybetli bir abiyi bıçaklıyor tinerciler. 2-3 km ötede şık giyimli zenginler lüks arabalarından inip eğlencenin kucağına atıyorlar kendilerini. Az daha gel bu tarafa 9 yaşındaki küçük yorgunluktan titreyen kollarıyla tozlu pilav arabasını sürüklemeye çalışıyor. Boğazın karşı tarafında hoş bir yalıda hayatının baharında iki insan evlenerek geride bırakıyor hareketli yaşamı. Balıkçı teknesi iskeleye yanaşıyor. 60 yaşında emekli bir memur kalp krizi geçiriyor 2 oda 1 salonluk mütevazi dairesinin tuvaletinde.Varoş bir mahallede çocuklar taştan kaleler yapmış, topun peşinde bir oraya bir buraya koşturuyorlar. Parası olmayan bir lise öğrencisi otobüse kaçak biniyor. 19 yaşındaki bir delikanlının heyecandan eli ayağı titriyor, aşık olduğu kızla ilk randevusunda. Bir grup üniversite öğrencisi salaş ve karanlık bir barda hep beraber şarkılar söyleyerek içki içiyorlar. Şehrin ücra köşesinde yıkık dökük bir hastanedeki kirli yatakta , ıkınmaktan suratı mosmor olmuş kadın feryat figan bağırıyor, yarım saate ‘ Tebrikler nur topu gibi bir … ‘ klişesini duyacak . Uyuşturucu bağımlıları gözlerden uzak bir harabede ruhlarını huzura kavuşturuyor.Eski mahallelerden birinde bakkal amca kepenklerini indiriyor ekmek teknesinin.Çılgın bir berber bir delikanlının saçında sürrealist çalışmalar yapıyor. 2.387.451 anne sofra kurma telaşında. Genç kızlar makyaj malzemeleriyle boğuşup, gardıroplarda kayboluyorlar. Bozacı ve eskici sokaktan geçerken hangimizin sesi daha yüksek çıkacak diye atışıyor. Dalgın bir kasap buzhanede kilitli kalıyor, hızır efendisi yetişmezse tahtalıköyde açacak sabah dükkanını. Ayyaşın teki toprak yolda yuvarlanıyor, sidikli pantolonuna farklı pislikler de ekliyor. Şehrin modern bir stadyumunda hatırı sayılır bir kalabalık toplanmış futbol maçı izliyor, birçoğunun ses telleri sahiplerine isyanda. Sıska bir köpek topallayarak ilerliyor , karnını doyurmanın peşinde. Şanslı bir kedi ise pencereden aç köpeğe bakıyor, sütünü içerken. Bir devlet tiyatrosunda oyunun son perdesi başlamak üzere, oyuncular ise oyun bitince yoksullukla baş başa kalacaklarının bilincinde yüzler pek gülmüyor, ee malum sanat karın doyurmuyor bu topraklarda. Deniz kıyısında zarif bir lokantada takım elbiseli bir adam diz çökmüş, ceketinin iç cebinden herkesin tahmin ettiği şeyi çıkarıyor ve hemen ardından şak diye beklenen soruyu yapıştırıyor ‘ X benimle evlenir misin ? ‘ . Cinnet geçiren baba dehşet saçıyor ( detaylar yarın 3. Sayfada ). Çok başarılı bir film sinemada boş koltuklara oynuyor. Papparaziler istihbarat almış , ünlülerin gece gitmelerini bekledikleri mekanların önünde pusuya yatıyorlar. Okullu çocuklar ev ödevlerini yapıyor, okullu olmayanlar ise kendilerini sömüren herife beş kuruş daha fazla götürebilmek için trafikte arabaların camlarını siliyorlar. Fakir bir kadın kucağındaki çocuğunu doyurabilmek için çöp konteynırlarında küçük bir gezinti yapıyor.İflas etmiş bir iş adamı şakağına dayıyor çekmecesinden çıkardığı tabancasını. Kıraathanenin müdavimleri geleneksel okey, batak merasimini yapıyorlar. Yolcu uçağının tekerlekleri 1 saat 24 dakikalık bir rötarla havaalanının asfaltına kavuşuyor. Tren garında ayrılık vakti, gözyaşlarıyla uğurluyor insanlar sevdiklerini.
Bütün bunlar aynı şehirde , akreple yelkovanın ilişkisi aynıyken gerçekleşiyor. Kimi mutlu, kim mutsuz, kiminin hayal kırıklıkları var, kiminin dünya umrunda değil, kimi başarılı, kimi başarısız, kimi şanslı, kimi şanssız. Bulundukları aynı, yaşadıkları ise çok farklı bir hayat. Bir bar filozofunun da dediği gibi : ‘ Hayat herkesin anladığı kadar , hepimize afiyet olsun .‘
Sizin hiç kaplumbağanız oldu mu?
Akvaryumu koca bir dünya,
Kendinizide kaplumbağa sanıp,
Kabuğunuza çekildiğiniz oldu mu?
Aşk...
Korku...
Paranoya...
Sabahsız geceleriniz oldu mu?
Yahut sabahı gelmez sandığınız geceler.
Bitmez sandığınızda,
İki ekmek,bi şişe süt aldığınızda harcadığınız,
Bir çay molasında tükettiğiniz acılarınız oldu mu?
ANNEE!!
Elimden tutup parka götürsene beni,
Kumdan kaleler yap bana,
Eve dönerkende köşedeki amcadan pamuk helva al ama...
Tekrar çocuk olsam olmaz m anne?
Çok mu büyüdüm ben?
Sen çok mu yaşlandın?
Kötü adamlar çok mu kötüler gerçekte?
Peki Noel Baba,o aslında yok mu?
Oda mı yalandı tüm kadınlarım gibi...
Masallarda mı hakkını veremedi be sevginin...
Ferhat...Şirin...
Ya Leyla ve Mecnun..
Onlarda mı hakkını veremediler sevişmelerin...
Boşver beni anne,parka gitmesekte olur...
Kumdan kalelerde yalan çıkarsa yapamam bir kez daha...
Kalemimin ucu kırıldı anne,yazamicam daha fazla.
Akvaryumu koca bir dünya,
Kendinizide kaplumbağa sanıp,
Kabuğunuza çekildiğiniz oldu mu?
Aşk...
Korku...
Paranoya...
Sabahsız geceleriniz oldu mu?
Yahut sabahı gelmez sandığınız geceler.
Bitmez sandığınızda,
İki ekmek,bi şişe süt aldığınızda harcadığınız,
Bir çay molasında tükettiğiniz acılarınız oldu mu?
ANNEE!!
Elimden tutup parka götürsene beni,
Kumdan kaleler yap bana,
Eve dönerkende köşedeki amcadan pamuk helva al ama...
Tekrar çocuk olsam olmaz m anne?
Çok mu büyüdüm ben?
Sen çok mu yaşlandın?
Kötü adamlar çok mu kötüler gerçekte?
Peki Noel Baba,o aslında yok mu?
Oda mı yalandı tüm kadınlarım gibi...
Masallarda mı hakkını veremedi be sevginin...
Ferhat...Şirin...
Ya Leyla ve Mecnun..
Onlarda mı hakkını veremediler sevişmelerin...
Boşver beni anne,parka gitmesekte olur...
Kumdan kalelerde yalan çıkarsa yapamam bir kez daha...
Kalemimin ucu kırıldı anne,yazamicam daha fazla.
Asıl sorun olan hayal kırıklığı yaşamak değil, hayal
kırıklığı yaşamaya alışkın olmaktı sanırım, şampiyonluk maçında takım sürekli
saldırır ve top hep direkten döner ya, sen en sonunda "buda mı gol değil ulan" dersin.
Bazen hayat gerçekten çok “buda mı gol değil ” tadında oluyor. İbneliğine
yapıyormuş gibine geliyor bazen hayat tüm bunları. Saçmalıkların ve samimiyetsizliklerin
tam ortasında bir sigara arasında çıkıyor bazen karşına “hayal kırıklığı”.
Elini uzatıyor sana sıkmaya korkuyorsun önce, sonra çorap söküğü gibi geliyor “hayal
kırıklığın” önce "hayalin" oluyor, günler, haftalar, aylar sonra, çok içki, çok
sigara sonra ilk kez “hayal” kurduğunu fark ediyorsun. Sokaklarda sırıtarak
yürüyorsun bazen, bazen hiç adetin olmadığı halde dilenciye para veriyorsun, ne
biliyim denize falan bakıyorsun mesela,ayıp olmasın diye değil gerçekten
gülümsediğini fark ediyorsun,sigarayı içerken içine çok çekemediğini fark
ediyorsun dumanı,içinde bir boşluk dolmuşta sigara dumanına yer kalmamış gibi
hissediyorsun.Mesela hafta sonu dışarı çıkma gereği duymuyorsun yalancı
kalabalığın içinde yerini almak amaçsız geliyor, her şeyi bir anda yapıyorsun
hemde. “hayal” kuruyorsun haddini bilmeden, kim olduğunu unutarak, siyahların
içinden geldiğini unutarak benliğini unutarak istiyorsun o “hayali”.Sonra yolda
yürürken birisi “ateşin var mı kardeş” diye durduruyor seni, çakmağı
uzatıyorsun, geri alırken diyor ki sana senin geçmişin izin vermez sana diyor
ve gözden kayboluyor. Gözlerini açıyorsun o anda, sadece rüyaymış diyorsun.Sabah
uyandığında bir bakıyorsun ki insanlar korkak, insanlar hoyrat, insanlar seni
çok sevmiyorlar aslında.İnsanlar sana rüyanda gördüklerinin aynısını söylüyor. Hakkın yok
senin diyorlar. “hayal” in “hayal kırıklığın” oluyor. Elinde şişenin dibine
kadar olan süre ve odanın havasını boğan duman kalıyor.
150 kişilik amfinin en arka sırasında oturmuş, takım elbiseli profesörün adımlarını takip ediyordu göz ucuyla. Profesör yahut eğitim görevlisi her kim ise pek iyi sayılmayan bir İngilizce ile muhasebe dersini anlatmakla meşguldü. "Takım elbise" ve "muhasebe" kavramları yeterince sıkıcı gelirken, eylül ayının son günlerinde baş gösteren bu sıcaklar iyice çekilmez hale getiriyordu önündeki üç saati. Haberlerde bas bas bağırmıştı oysa hava durumunu sunan sarışın kadın, hava sıcaklığı önümüzde ki hafta mevsim normallerinin 6-7 derece üzerinde olacak diye. Buna hazırlıklı olmalıydı. Önlerde oturanların not alma kaygılar, profesörün gözüne girme çabaları komik ve acınası geldi ona ve gülümsedi belli belirsizce. "Muhasebe"...Oldum olası sevemedi bu kelimeyi zaten muhasebesini yapacak kadar çok parasıda yoktu. Hocanın hayatını düşündü, acaba nasıl bir karısı vardı, ya çocukları ? Nasıl bir hayatı vardı ki bu adamın ? Oturduğu yerden adamın yüzüğü var mı yok mu göremiyordu ama böyle bir adam güzel bir kadınla olamaz diye düşündü, belki olabilirdi. Önemlide değildi bu fazla durmadı üzerinde. En arkada oturduğu için hoca dışında kimsenin suratını göremiyordu ama emindi kalabalığın büyük çoğunluğunda aynı sıkılganlık olduğuna. Sadece aralarda dedikodu yaptıkları belli bir kaç kız belli belirsiz sırıtıyorlardı. Erkeklerden bahsediyorlar kesin diye düşündü. Nerden biliyordu ? Belki kadınlardan bahsediyorlardı ya da sadece havalardan. Çıkıp eve gitmeyi düşündü ama evde oturmakta istemiyordu, içki içmek istiyordu tam şu anda. Zaman ibneliğine durmuştu sanki, yoklamayı bekliyordu ama bir türlü yoklama gelmiyordu. İki-üç insan dışında pek sevmiyordu okulu zaten, böyle anlarda iyice çekilmez bir hal alıyordu hayat. Acaba sorun bende mi diye aklından geçirdi. Hayatını düşündü, arkadaşlarını, dostlarını ve kadınları. Hayatına hatrı sayılır sayıda kadın girmişti, başarılı sayılmazdı bu konuda. ş laf ebeliğine geldiğinde, flört etmeye gelince tamamdı ama kadınlardan korkuyordu aslında. Aşk kavramını düşündü, "aşkı sırtına alıp taşıyan, evladım" diyen Adrian'ı, "Babam öldüğü gün aşık oldum, bazen öyle olur, kötü şeyler arka arkaya gelir" diyen Ç'yi düşündü. Bu kadar karmaşık ve bu kadar gel-git doluydu hayatı. Aradığı bir kadın yahut içki,araba,giysiler,para vs. değildi. Huzursuz bir tatminsizlik sarmıştı dört bir yanını. T-shırt ü terinden ıslanmaya başlamıştı, kumlarda uzanıp sigara içmenin hayalini kurdu, kumlarda uykuya dalmanın. Olacak gibi değildi. Geçmezdi bu üç saat. Uyumaya karar verdi en arka sırada, kafasını koydu.
Dır dırı dıt
. Dırı dırı dıt. Dırı dırı dıt.
Zorlanmadan
açtı robot gözlerini, alışmıştı bu duruma. İçinden isyan etmek gelmiyordu çünkü
onun bir ritüeliydi bu . Apar topar kalktı yataktan, yüzünü üstünkörü yıkadı ,
takım elbisesini geçirdi üstüne, hızlı adımlarla çıktı evden.
Kendini
bildi bileli programlanıyordu başkaları tarafından. Onun hakkındaki kararları
hep başkaları vermişti. Başkalarının istediği okullarda okumuş, başkalarının
istediği bir arkadaş çevresi olmuş , başkalarının istediği biriyle evlenmiş,
başkalarının istediği şeylerden hoşlanmış, başkalarının istediği yerlere
gitmiş, başkalarının istediği dine inanmış, başkalarının istediği kadar bilgi
öğrenebilmiş… Kısaca başkalarının hayatını yaşamıştı , yaşıyordu ve
yaşayacaktı. Farkında değildi tabi bunun, çünkü o başkalarının istedikleri
bunun farkında olmamasıydı. Başkalarının istediği beyni kullanıyordu.
Başkalarının istediği meslek onun için kendi mesleği olmuştu. Ve sabahın
köründe , otobüste sıkışarak başkalarının işine gidiyordu . Komik bir maaş,
evde bakması gereken bir kadın ve 2 tane çocuk , dırdır eden akrabalar, sürekli
bir yarış içinde olma hali. Kendi için hiçbir şey yapmamıştı, yapamamıştı şu
hayatta. Ama işin trajik yanı bunu fark edip, üzülmüyordu bile. Çünkü yaptığı
her şeyi yapmak zorundaydı ona göre , öyle olması gerekiyordu. Bu topraklar,
herkesin düşünme hakkının olduğu topraklar değildi, zira o da öyle olmaması
gerektiğini düşünüyordu. Ona göre
karısının ve çocuklarının da söz hakkı ve düşünceleri yoktu. O başkaları
tarafından programlanmıştı, çocukları da tabii ki onun tarafından
programlanacaktı.
Sıkışan
trafikte bir an aklından geçti bunlar, durağı kaçırmıştı okkalı bir küfür
savurdu içinden . Düşünmek zararlıydı büyükleri haklıydı bak düşünmek ona pahalıya mal olmuştu işine geç kalmıştı . Kırmızı tuşa bastı , ilk durakta indi. Anlamsız
hayatına doğru sistematik adımlar attı.
5 Şubat 2012. Bugün büyük bir gün. Bugün derbi günü. Senelerdir her derbi günü içimi bir heyecan kaplar. Ya statta ya da arkadaşlarımla bir barda, kafede izlerim derbileri. Erken kalkar, saatler öncesinden dışarı çıkarım. Muhabbet, alkol, tezahüratlar, hoplamalar zıplamalar… Bir huzur kaplar içimi. Sonucu ne olursa olsun o maç başlamadan önceki heyecan tarif edilemez, o an çok hoştur. Stada doğru meşaleyle, tezahüratlar eşliğinde yürüyüş gibisi yoktur. Maç oynanırken değişik değişik totemler denenir, komiktir belki çocuk işi gibi gelebilir size ama o an insanın ruhunu rahatlatır. Ama bugün derbiye futbol olarak konsantre olmak çok güç . Neden mi? Gelin 7 ay geriye gidelim.
Çoğu insan ister kendi zevklerine ve yaşam biçimine ait bir şeye sahip olmayı.Mesela bir bar düşünün;
Tarihi bir binanın giriş katında tahtadan kapısı bulunan.Uzun ve sadece tahtadan oluşan bir bar.Önünde az sayıda yüksek taburesi bulunan.Barın arkasında tahtadan küçük raflar içki şişelerini yerleştirmek için.Duvarları sadece bulunduğu binanın taşlarından oluşan, sıvasız ve boyasız.Küçük bir müzik çalar, barın sağ köşesinde.Öyle büyük hoparlörler yok.İnsanların kafasının şişmesi istenmediği için küçük boyutta 4 köşeye yerleştirilmiş küçük hoparlörler.Çalan müzikler kafa patlatan cinsten değil.Ne fazla hızlı nede fazla yavaş.70 ler ve 80 lerin soft müzikleri hakim olan.Her insanın zevkine
Tek hece. Telaffuzu çok kolay. Farklı farklı anlamları ifade etmek için kullanılabilir. Çok da sık kullanırız bu jargonu; boş adam, içi boş mu panpa ? , pfff film de çok boşmuş, hoş ama boş , boş boş konuşma ulan ! vs ... Uygulamalarına baktığımızda pek de hoş düşünceleri, durumları temsil ettiğini söylemek güç şu 3 harfin.
Boş adamlık… Kendimize sık sık yakıştırdığımız, artık kabullendiğimiz durum. Başlarda sıkıntıyla beraber belirtilerini gösteren bu merete alışmak hiç de kolay olmadı. Ne buhranlar atlatıldı zor da olsa. Kötü, pis ve acı dolu dönemlerden geçildi. Hep bir güneş ışığı hayal edildi sürünülerek geçilen o kara tünelin sonunda. Kaybetmediler umutlarını asla. Hep inandılar. ‘Güzel günler göreceğiz, güneşli günler’ dediler, avuttular kendilerini. Aynı zamanda yalnızlık da ömür boyuydu bu
derbi,
futbol,
futbol asla sadece futbol değildir,
göztepe,
izmir,
karşıyaka,
lanet federaller
Derbi
Kelime anlamı aynı şehrin takımlarını oynadığı maç anlamına gelir derbinin. Yahut bir maçın derbi kabul edilebilmesi için tarihi bir rekabet ve çekişme gerekmektedir. Derbi günlerinde hayat durur o şehirde, o ülkede, hatta bazı maçlarda tüm dünyada hayat durur bkz: El Clasico.Birazdan Türkiye'de en azından İzmir'de hayat durucak stadyumu dolduran Karşıyaka ve Göztepeliler tribünlerde bizlerde televizyon başında bu mükemmel ziyafeti yaşayacağız.Nadiren karşı karşıya gelen West Ham United-Milwall maçlarında nefeslerin tutulduğu gibi, River Plate-Boca maçlarında olduğu gibi, Espanyol-Barcelona, Atletico Madrid-Real Madrid derbisi gibi, dünyanın en büyük yerel derbilerinden biri oynanacak bugün İzmir Alsancak Stadında. 1981 yılındaki müsabakayı 80.000 futbolsever izlemişti ve
Eskiden, yani eskiden dediğim 11-12 sene evvel kar yağması ayrı bir anlam ifade teşkil ederdi, o zamanlar teşkil etmek ne demek onu bilmiyordum tabi. Akşam yatmadan önce kar yağmaya başladığını görünce heyecandan uyuyamazdım yatakta dört dönerdim, benim okulum 07:20'de derse başlardı, okula yetişmek için sabah 6'da kalkardım televizyon kar yağan sabahlarda çok daha heyecanlı açılırdı, çizgi film değilde sabah haberlerine bakardım o sabahlarda ve müjdeli haber benim için dünyayı bayram yerine çevirmeye yeterdi : İstanbul'da okullar yoğun kar yağışı nedeni ile 2 gün TATİL !!! Bu hafta içi olmasına rağmen istediğim gibi oynayabileceğim ve akşamda erken yatmak zorunda olmadığım anlamına geliyordu. 8-9 yaşında mutlu olmak bu kadar kolaydı işte.O gün tatildi uzun uzun değerlendirmek gerekiyordu,tekrar uyumak saçma olurdu çünkü tatil gününden sonuna
Kısa ve öz yazıcam abi. Daha da soru sormayın bu konu hakkında,yaralamayın beni ve bu bölümde okuyanları.Olaylar şu şekilde cereyan etmektedir:
-İstanbul Teknik Üniversitesi
-Uzay Mühendisliği
İlk satırı duyanın gözleri çakmak çakmak,2. Satırı duyanın yüzü gözü kararıyo amına koyim.Ulan madem ağzın yüzün sararıcak sorma abi “nerede okuyosun?” diye,beceremiceksen sorma..Böyle bi “aa neden ama sen zekiydin” tavırları falan.. Yeter arkadaş ne bu çektiğimiz.Bölüm kötü değil,sen
-İstanbul Teknik Üniversitesi
-Uzay Mühendisliği
İlk satırı duyanın gözleri çakmak çakmak,2. Satırı duyanın yüzü gözü kararıyo amına koyim.Ulan madem ağzın yüzün sararıcak sorma abi “nerede okuyosun?” diye,beceremiceksen sorma..Böyle bi “aa neden ama sen zekiydin” tavırları falan.. Yeter arkadaş ne bu çektiğimiz.Bölüm kötü değil,sen
Gri, puslu bir İstanbul sabahına uyandık . 1-2 saat boş muhabbetler ettik. Yavaş yavaş yola çıkma vakti gelmişti. Apartmandan çıktık , 3 kişi ağır ağır yürümeye başladık caddeye doğru. Maalesef , soğuk, yağmur gibi zor koşullara dayanamayan federal arkadaşımızın metroya transfer olmasını engelleyemedik ve 2 federal yürümeye devam ettik. Küçük tatlı bir dejavuydu bir bakıma. 1 ay önce aynı
8 Eylül 2011
Doğaçlama her zaman plandan daha eğlencelidir tezimizi destekleyen günlerden biriydi. Öğlen evden çıktım ve ozanla nargile içmeye tophaneye gittim. Nargileden artık eskisi gibi tat alamıyordum üstüne bir de nargile cafenin boğuk havası eklenince çok sıkıldım. Batu ozan ve melisle birlikte favori mekanımız olan cihangir merdivenlerine gittik . Sıkıntıdan sonra İstanbulun eşsiz manzarasına karşı bira içmek hoş bir fikirdi.4.00 gibi soğuk biralarımızı alıp demlenmeye başladık.Sıcak, hoş bir hava vardı o gün İstanbulda.Vapurlar,adalar,kız kulesi,martılar,Topkapı sarayı,tophane,Ayasofya,Kadıköy… Böyle bir şehrin eşi benzeri nerede olabilir ki ? 1.5 saat sonra melis kalktı. 3 erkek derin konulardan
Farkında mısınız bilmiyorum da büyüdükçe duygularımız köreliyor ya da hissizleşiyoruz. Çoğumuz yaşadığımız olaylardan çoğumuz da bazı duyguları daha önce tatmadıklarından dolay.Bi takım şeylere karşı eski isteğimiz kalmadı.Büyüdükçe artık eğlenmek bile zorlaştı.Yıllar önce mahallede bi maç yaparken deliler gibi eğlenmeyen var mı? Şimdi sabaha kadar içip sarhoş olsan bile o kadar eğlenemiyosun,eğlensen de hatırlamıyosun zaten(Hesap olayına hiç girmiyorum bile)..İnsan bazen;
-”Iııııııı! Sabri Bey napıyorsunuz?” sakinliğinde olmayı
-”Iııııııı! Sabri Bey napıyorsunuz?” sakinliğinde olmayı
Bakire,saf,ter temiz,el değmemiş,sorsan dudakları bir erkeğin dudaklarını aralamamıştır hiç,hatta erkek eline bile değmemiştir eli,küfür etmemiştir hiç,seks hakkında pek bir bilgisi yoktur,porno izlememiştir,mastürbasyon ne demek haberi yoktur zaten kızlarımızın,toplumumuzda değeri paha biçilemez bu tarz kızlarımızın,birde tabi muhafazakar görüşü tavan yapmış erkeklerimiz bu kızlarımızı baş tacı yaparlar,eğlenilecek değil evlenilecek kız kavramını ortaya çıkardılar bu görüşün sahipleri,eğlenilecek kız ne demek ? Eğlendiğin bir kız illa orospu mu olmak zorundadır ? Yada hem eğlence hemde aşk bir arada olduğu zaman bu kızımız seninle birlikte oluyorsa orospu damgası yemek zorunda mı toplumdan ? Aslında senin "evlenilecek kız" olarak nitelendirdiğin kız belkide senin
istikal caddesinden aşağıya doğru yürürken havanın kasvetininde etkisiyle kendisini rüzgarda sürüklenen bir yaprak gibi hissetti..rengi solmuş ve kurumuş bir çınar yaprağı.sanki birisi bassa cıtırdayarak ezilcek gibi..yorgun..rüzgarla birlikte uzun zamandır kesilmemiş kıvırcık saçları önüne doğru savruldu..parmak uclarını saclarında gezdirirken saçlarının pis olduğunu fark etti,ve uzamıs kirli sakalları ona daha da harap bir hava katıyordu..lise yıllarından beri üzerinden cıkartmadığı haki rengindeki paltosunun kimi yerleri yıpranmış,bilek kısımlarında yırtıklar vardı..farkında olmadan bir kaç yüz metre daha yürüdü..hayatını,bildiklerini,bilmediklerini,sevdiklerini,sevemediklerini düşündü..tabii bir de neden sevilmediğini..sonra hayatında bir sürü seyin ters gitmeye başladığı zamanları düşündü lise son sınıfta başlamıştı herşey galiba..babasının hastalığının ortaya cıkması üniversite sınavından hemen sonra onu kaybetmesi..arkadasından maddi durumlarının bozulması annesinin zamansız gelen intiharı..hayatta yapa yalnız hissediyordu kendisini son bağı olan nişanlısınında
Uyandı. Uykuyla arası çok yoktu zaten uzun süredir. Alkol aldığı zamanlar genelde fazla uyuyamazdı. Boğucu bir sıcak vardı ,buzdolabının çıkarttığı garip ses de sinir bozucu olmaya başlamıştı iyice . Doğruldu kanepeden bir sigara yaktı . Başı ağrıyordu , dili damağı kurumuştu . Bir bardak su doldurdu kana kana içti. Sabahın körüydü, bütün şehir uyuyordu , tekrar uzandı kanepeye ama olacak gibi değildi , bu saatten sonra uyuma ihtimali kalmamıştı. Darmadağın olmuş bir uyku düzeni vardı .Bir sigara daha yaktı yatarak içti onu da. Canı sıkılıyordu , içinde bir kaygı vardı nedenini bilmediği. Huzursuzdu . Balkona çıktı, camı açtı , şehrin boş sokaklarını seyre daldı . Bir sigara da orda içti , çok
Hani bi kaç film vardır hayatınızın bir parçası olurlar.Arkadaşlarınızla oturduğunuzda onlardan bahsedip gülmekten yerlere yatarsınız,”vay be adamlar ne yapmış lan” diyip eve gidince de bi kez daha izlersiniz. Canınız sıkılır açıp youtube dan sevdiğiniz sahneleri izlersiniz falan filan..
Bende oturdum üşenmeden(!) replikleriyle federallerin dillerine dolanan filmlerin bir kısmını topladım ve ufak videolarla buraya koymaya karar verdim. Telif hakkı olaylarından falan anlamam zaten federaliz amk.Buyrun bu filmlerden sahneler:
1.Green Street Hooligans. “Bi kaç yumruk yiyip,camdan yapılmadığınızı anladığınızda,sınırları zorlamadan yaşadığınızı da hissedemezsiniz” G.S.E. Siker beyler:
Bende oturdum üşenmeden(!) replikleriyle federallerin dillerine dolanan filmlerin bir kısmını topladım ve ufak videolarla buraya koymaya karar verdim. Telif hakkı olaylarından falan anlamam zaten federaliz amk.Buyrun bu filmlerden sahneler:
1.Green Street Hooligans. “Bi kaç yumruk yiyip,camdan yapılmadığınızı anladığınızda,sınırları zorlamadan yaşadığınızı da hissedemezsiniz” G.S.E. Siker beyler:
Plan yapmak.Aslında çok uzak olmayan bir düşünce fakat genellikle bir şeyin öncesinde yapılan plan uygulamaya geçmez.Planların gerçekleştiği de görülmüştür ve görülüyordur tabi.Ama en güzel ve en kalıcı durumlar spontane verilen kararlar neticesinde gelişir.Bir plan yapılır günler,haftalar,aylar sonrası için.O gün gelir çatar plan uygulanır,gayet güzeldir fakat eksik olan bir şey vardır.Üzerinde çok düşünülmüştür ve bazı durumların heyecanı önceden bilindiği için kaçmıştır.Plan yapmak konusunda bir sorun yok.Plansız yaşamak belirli bir noktaya kadardır.Plan yapmak ve uygulanması
Yazmak içini dökmek istersin ama yazacak bir şey gelmez aklına,böyle zamanlarda hemen bir sigara yakıp duruma uygun fazla hızlı olmayan bir müzik açılır,kağıt kalem ortaya çıkar düşünmeden bir kelime yazarsın gerisi gelmeye başlar,düşünmezsin yahut ne yazıyorum şuan demezsin hiç kalem kendiliğinden gider.Arkadaşlarından bahsedersin mesela,dost sandıklarından bahsedersin,gerçek adamlardan bahsedersin,federallerden.Aşktan bahsedersin genelde,platonik bir aşkın falan vardır,ondan.Bir şey anlatacağın zaman “bir arkadaş” diye başlıyorsan genelde kendinden
İki federal pekte iyi olmayan günler geçiriyor.Dışarıdan bakıldığında fiziken her şey düzgün gözüküyor.Canı sıkkın olan bir federal bilir ki buna destek olabilecek tek şey bir diğer federaldir.Hemen arayıp kısa bir konuşma yapıyorlar.Aradan bir gün geçiyor ve öğlen olmadan uyanıyor iki federal.Dünkü konuşmada yarın buluşulacak diye karar verildi.Bir federalin sorunu olduğunda rahatça paylaşabileceği,diğer bir federalin destek çıkıp ondan destek alacağını her zaman bilir.Nitekim bu düşüncelerin kafalardan geçip,uygulamaya konulduğu gün gelmiştir;
Ben keyif pezevengiyim.
Canın sıkıldığında, içmeye başlamadan önce, sigarana eşlik edecek bir şeyler ararken, rahatlama ihtiyacı duyduğunda, boşluktayken, kendini yalnız hissederken, seks sonrasında, geçmişi düşünürken, mutluyken ya da mutsuzken, kendini insanlarda ararken, çay bıkkınlık verdiğinde, yazı yazarken, sana en yakın insanın aslında en uzak olduğunu farkederken, kendinden vazgeçerken, hayatın anlamını ararken, empati kurarken, doğru bildiğin değerler çökerken, yaratanı düşünürken, yorgunken, sevdiğin bir filmi izlerken, anlarken, yağmuru seyrederken, şarkı söylerken, meyhane filozofluğuna
yola çıkarsın sabah uyanıp,kahvaltı etmek için vakit harcamazsın genelde durmak vakit kaybı gelir bazı günlerde insana,köşedeki pastahaneden bir simit yahut poğaça alıp yürürken yersin onu,sigaranı yakıp otobüs beklersin,arkadaşınla buluşursun,keyifler zaten gıcırında değildir,hava yağmurlu değilse cihangir merdivenlerine gitmemek için bir sebep yoktur zaten soğuk o kadarda önemli değildir.Şarap alırsın bir şişe,yanına bir kaç bira,oturup demlenmeye sohbet etmeye geçen son bir kaç günde neler olduğundan bahsedersin,sigaralar ardı ardına konur dudakların arasına,nefesin her dakika daha fazla

Başlangıcından günümüze kadar olan tarihi süreci her federal tarafından bilinen bir parça;
En azından 2 federalin sürekli olarak cebinde bulunması gerekir bir Camel Soft paketinin.Eğer bir paket sonlara yaklaştıysa sorun edilmez.Çünkü yedek bir soft paketi her zaman yanında bulundurulur.
Sadece bir sigara değildir,beraber yaşadığımız bir dost'tur.
Nedir baba bu 19 mayıs?
“Atatürk'ü anma gençlik ve spor bayramı”
Bi insan,bi topluluk,bi grup niye içinde Atatürk geçen herşeye karşı olur ki?Senin şuanda yaşıyo olmanı borçlu olduğun kişi lan Atatürk..
19 Mayıs kutlamaları yasaklandı,sebebini hepmiz biliyoruz ama bide onların ağzından duyalım:
“Atatürk'ü anma gençlik ve spor bayramı”
Bi insan,bi topluluk,bi grup niye içinde Atatürk geçen herşeye karşı olur ki?Senin şuanda yaşıyo olmanı borçlu olduğun kişi lan Atatürk..
19 Mayıs kutlamaları yasaklandı,sebebini hepmiz biliyoruz ama bide onların ağzından duyalım:
Üniversite nedir abi?
Ortam yuvası mı?Hani kızlar falan teklif ediyo..
Büyümek? Özgürlük? Hayatı yaşamak?
Yok amk hiçbiri değil..
Üniversite,öğrencilik fakirlik demek,eşşek gibi çalışmak demek..
2 vize 1 finale girmek demek,yaz okulu staj demek..
Ortam yuvası mı?Hani kızlar falan teklif ediyo..
Büyümek? Özgürlük? Hayatı yaşamak?
Yok amk hiçbiri değil..
Üniversite,öğrencilik fakirlik demek,eşşek gibi çalışmak demek..
2 vize 1 finale girmek demek,yaz okulu staj demek..
Kimdir federal ?
Federal bazen adamın dibi,bazen son iki harfi , bazen ise kareköküdür. Federal uyumaz, acıkmaz, yorulmaz .Federal çöle bir vaha gibidir. Federal Deivid'in Chelsea ağlarını sallaması, Pascal Noumanın aşırtmasıdır.Federal, dostluk, kardeşlik,sırdaşlıktır. Federal beyazlara karşı zencilerin hakkını sonuna kadar savunandır. Federal her zaman ezilenin yanında olandır. Federal Nijerya 'dır , Togo'dur, Mozambik'tir. Federal otostop çekmektir.Federal karlı havada ayağında botlarla kilometrelerce yürümektir. Federal 4 kişinin paylaştığı son sigaradır. Federal artan bozuk paralarla
Nedir abi bu,kimdir bu “Lanet Federaller” tarzı soruları yanıtlamak için yaktım sigaramı koydum kahveyi yazmaya başladım..
Öncelikle aşağıdaki 3 5 maddeyi okursanız bizim hakkımız da baya bilgi sahibi olursunuz. Şöyle buyrun efenim:
[İçeriği Sadece Kayıtlı Üyeler Görebilir.Lütfen Üye Olunuz..]
[İçeriği Sadece Kayıtlı Üyeler Görebilir.Lütfen Üye Olunuz..]
Öncelikle aşağıdaki 3 5 maddeyi okursanız bizim hakkımız da baya bilgi sahibi olursunuz. Şöyle buyrun efenim:
[İçeriği Sadece Kayıtlı Üyeler Görebilir.Lütfen Üye Olunuz..]
[İçeriği Sadece Kayıtlı Üyeler Görebilir.Lütfen Üye Olunuz..]