Sabah uyandım bi an şaşırdım Ulan Batur'da ne işim... Ama bu şehir güzel adını sevdim ben içkiliyim ata sen bin dedim. Bir anda ıslandım anladım ki BU CENGİZ HAN'IN YAĞMURUDUR. Oysa henüz ne kavgam bitmişti ne sevdam. Adamım kadınlar hep ağlıyor. Sathı müdafaa yoktur, FUCK YOU müdafaa vardır dedim sonra da şarkıyı yanlış söyledim. Kötü bir tecrübeydi. Bu arada kahvemi içerken bir haber aldım İspanya'dan Baki Mercimek bitmiş. Yaniii olmuyor, olmuyor istesem de ETO'O BİTMİYOR söylesem de. Adriana Lima beni görmeli bana kazak örmeli...Hassiktir yoğurdu dolapta unuttum ellere vayt! Yooo Mr. White ! Bu arada telefon çaldı, GOL DÖRK KAYT. Stay out my territory. Mesela ben Jessie'nin metanfetaminini beğeniyorum. O istedi vodka ben bir bardak su. DEIVIIIDD!!!!! Çocuklar döndürmeyim! EYVAH!!! Yalnız kaldığın o anda...Hassiktir git lan bir git olm! Vurayım mı pankreasına?! Undertaker bi git lan sen de! Bacın, wait for it SİqEM!!!! EZEEEEĞĞLLLL!!!!... Ve beklenen soruyu sorduuuuu. Boşveeerr tavuk mu yumurtadan... Göğsüm daralıyor dübürüm yanıyor olmasaaa mektubun Twitter'ın olmasaa kim Retweetlerdi... Tuğla tuğla tuğlaaa şu ATEŞTUĞLA. YANDIM EANNEEAEM. Dar geldi sana Angara hemen gaçtım New Yorg'a. Paris'in dikmeni bi daha gelirsen şanzelize. Oooooo sometimes Bacının kemiğiiii.... Sabri vurdu John Lennonda, şimdi İskoçya düşünsün. Verdi ispanyoool. Bilican is not my lover. Bırak yarım kalsın, aman diyim bana anlatma. Brace yourself winter is comiii. Bi gelmedi gitti amk. Bugün sporcu sokağın üçgen misafileri vardı. Masada boş bardaklar , am salak suratlar. Osuruktan teyyare waka waka ee eee. Bu sikimsonik bir çalışmadır NOKTA

Zar zor açabildiği gözleriyle etrafına baktı sarhoş adam. Paltosunun cebinden sigara paketini çıkardı. Son dalı kalmıştı. Sigarayı yaktı, buruşturduğu paketi küfrederek çamurlu asfalta fırlattı. Sarhoş adam yorgun. Sarhoş adam mutsuz. Sarhoş adam yalnız. Sarhoş adam neden içtiğini bilmiyor. Sarhoş adam çaresiz, çıkış yolu bulamadığı karanlık bir labirentte. Sarhoş adam sevdi sevilmedi, sevildi sevmedi. Hayat, çözülmesi çok güç karmaşık bir denklem. Sarhoş adam sendeledi, kaldırıma yuvarlandı. Sarhoş adam, üstü başı toz. Sarhoş adam nereye gittiğini bilmiyor. Karnı aç. Ceplerini yokluyor para yok. Hassiktir yaaa! Yankılanıyor sesi boş sokaklarda. Çok ağır geliyor artık , kaldıramıyor bu kadarını. Kusuyor. Yediklerini değil, mutsuzluğunu kusuyor, hayatını kusuyor, hayal kırıklıklarını kusuyor. Bir ömür kussa gene de kurtulamaz farkında. Bıktım diyor bıktım. İnsanların sahteliğinden bıktım. Her gün farklı bir maskeli balonun ortasında olmaktan bıktım. Samimiyetsizlikten bıktım. Oysa tek dilekti mutluluk. Sarhoş adam … Sus lan anlatma. Sarhoş ada… Bahsetme onlara benden. Sarhoş ad.. Kes sesini kime konuşuyorsun. Sarhoş a.. Sus, yalvarırım sus anlamayacaklar anlatma onlara. Sarhoş adam… Sarhoş a.. Sarh...

Güneş şehrin tepelerini kızıla boyayarak ağır ağır çekiliyordu sahneden. Her sokakta başka bir film oynamaktaydı , her biri diğerinden habersiz. Şehirdeki milyon tane köşe başının birinde 3-5 serseri bir çocuğu gasp ediyor. Aynı anda koskoca meydanın ortasında heybetli bir abiyi bıçaklıyor tinerciler. 2-3 km ötede şık giyimli zenginler lüks arabalarından inip eğlencenin kucağına atıyorlar kendilerini. Az daha gel bu tarafa 9 yaşındaki küçük yorgunluktan titreyen kollarıyla tozlu pilav arabasını sürüklemeye çalışıyor. Boğazın karşı tarafında hoş bir yalıda hayatının baharında iki insan evlenerek geride bırakıyor hareketli yaşamı. Balıkçı teknesi iskeleye yanaşıyor. 60 yaşında emekli bir memur kalp krizi geçiriyor 2 oda 1 salonluk mütevazi dairesinin tuvaletinde.Varoş bir mahallede çocuklar taştan kaleler yapmış, topun peşinde bir oraya bir buraya koşturuyorlar. Parası olmayan bir lise öğrencisi otobüse kaçak biniyor. 19 yaşındaki bir delikanlının heyecandan eli ayağı titriyor, aşık olduğu kızla ilk randevusunda. Bir grup üniversite öğrencisi salaş ve karanlık bir barda hep beraber şarkılar söyleyerek içki içiyorlar. Şehrin ücra köşesinde yıkık dökük bir hastanedeki kirli yatakta , ıkınmaktan suratı mosmor olmuş kadın feryat figan bağırıyor, yarım saate ‘ Tebrikler nur topu gibi bir … ‘ klişesini duyacak . Uyuşturucu bağımlıları gözlerden uzak bir harabede ruhlarını huzura kavuşturuyor.Eski mahallelerden birinde bakkal amca kepenklerini indiriyor ekmek teknesinin.Çılgın bir berber bir delikanlının saçında sürrealist çalışmalar yapıyor. 2.387.451 anne sofra kurma telaşında. Genç kızlar makyaj malzemeleriyle boğuşup, gardıroplarda kayboluyorlar. Bozacı ve eskici sokaktan geçerken hangimizin sesi daha yüksek çıkacak diye atışıyor. Dalgın bir kasap buzhanede kilitli kalıyor, hızır efendisi yetişmezse tahtalıköyde açacak sabah dükkanını. Ayyaşın teki toprak yolda yuvarlanıyor, sidikli pantolonuna farklı pislikler de ekliyor. Şehrin modern bir stadyumunda hatırı sayılır bir kalabalık toplanmış futbol maçı izliyor, birçoğunun ses telleri sahiplerine isyanda. Sıska bir köpek topallayarak ilerliyor , karnını doyurmanın peşinde. Şanslı bir kedi ise pencereden aç köpeğe bakıyor, sütünü içerken. Bir devlet tiyatrosunda oyunun son perdesi başlamak üzere, oyuncular ise oyun bitince yoksullukla baş başa kalacaklarının bilincinde yüzler pek gülmüyor, ee malum sanat karın doyurmuyor bu topraklarda. Deniz kıyısında zarif bir lokantada takım elbiseli bir adam diz çökmüş, ceketinin iç cebinden herkesin tahmin ettiği şeyi çıkarıyor ve hemen ardından şak diye beklenen soruyu yapıştırıyor ‘ X benimle evlenir misin ? ‘ . Cinnet geçiren baba dehşet saçıyor ( detaylar yarın 3. Sayfada ). Çok başarılı bir film sinemada boş koltuklara oynuyor. Papparaziler istihbarat almış , ünlülerin gece gitmelerini bekledikleri mekanların önünde pusuya yatıyorlar. Okullu çocuklar ev ödevlerini yapıyor, okullu olmayanlar ise kendilerini sömüren herife beş kuruş daha fazla götürebilmek için trafikte arabaların camlarını siliyorlar. Fakir bir kadın kucağındaki çocuğunu doyurabilmek için çöp konteynırlarında küçük bir gezinti yapıyor.İflas etmiş bir iş adamı şakağına dayıyor çekmecesinden çıkardığı tabancasını. Kıraathanenin müdavimleri geleneksel okey, batak merasimini yapıyorlar. Yolcu uçağının tekerlekleri 1 saat 24 dakikalık bir rötarla havaalanının asfaltına kavuşuyor. Tren garında ayrılık vakti, gözyaşlarıyla uğurluyor insanlar sevdiklerini. Bütün bunlar aynı şehirde , akreple yelkovanın ilişkisi aynıyken gerçekleşiyor. Kimi mutlu, kim mutsuz, kiminin hayal kırıklıkları var, kiminin dünya umrunda değil, kimi başarılı, kimi başarısız, kimi şanslı, kimi şanssız. Bulundukları aynı, yaşadıkları ise çok farklı bir hayat. Bir bar filozofunun da dediği gibi : ‘ Hayat herkesin anladığı kadar , hepimize afiyet olsun .‘

Sizin hiç kaplumbağanız oldu mu? 
Akvaryumu koca bir dünya, 
Kendinizide kaplumbağa sanıp, 
Kabuğunuza çekildiğiniz oldu mu? 

Aşk... 
Korku... 
Paranoya... 
Sabahsız geceleriniz oldu mu? 
Yahut sabahı gelmez sandığınız geceler. 
Bitmez sandığınızda, 
İki ekmek,bi şişe süt aldığınızda harcadığınız, 
Bir çay molasında tükettiğiniz acılarınız oldu mu? 

ANNEE!! 
Elimden tutup parka götürsene beni, 
Kumdan kaleler yap bana, 
Eve dönerkende köşedeki amcadan pamuk helva al ama... 

Tekrar çocuk olsam olmaz m anne? 
Çok mu büyüdüm ben? 
Sen çok mu yaşlandın? 
Kötü adamlar çok mu kötüler gerçekte? 
Peki Noel Baba,o aslında yok mu? 
Oda mı yalandı tüm kadınlarım gibi... 
Masallarda mı hakkını veremedi be sevginin... 
Ferhat...Şirin... 
Ya Leyla ve Mecnun.. 
Onlarda mı hakkını veremediler sevişmelerin... 
Boşver beni anne,parka gitmesekte olur... 
Kumdan kalelerde yalan çıkarsa yapamam bir kez daha... 
Kalemimin ucu kırıldı anne,yazamicam daha fazla. 


Asıl sorun olan hayal kırıklığı yaşamak değil, hayal kırıklığı yaşamaya alışkın olmaktı sanırım, şampiyonluk maçında takım sürekli saldırır ve top hep direkten döner ya, sen en sonunda "buda mı gol değil ulan" dersin. Bazen hayat gerçekten çok “buda mı gol değil ” tadında oluyor. İbneliğine yapıyormuş gibine geliyor bazen hayat tüm bunları. Saçmalıkların ve samimiyetsizliklerin tam ortasında bir sigara arasında çıkıyor bazen karşına “hayal kırıklığı”. Elini uzatıyor sana sıkmaya korkuyorsun önce, sonra çorap söküğü gibi geliyor “hayal kırıklığın” önce "hayalin" oluyor, günler, haftalar, aylar sonra, çok içki, çok sigara sonra ilk kez “hayal” kurduğunu fark ediyorsun. Sokaklarda sırıtarak yürüyorsun bazen, bazen hiç adetin olmadığı halde dilenciye para veriyorsun, ne biliyim denize falan bakıyorsun mesela,ayıp olmasın diye değil gerçekten gülümsediğini fark ediyorsun,sigarayı içerken içine çok çekemediğini fark ediyorsun dumanı,içinde bir boşluk dolmuşta sigara dumanına yer kalmamış gibi hissediyorsun.Mesela hafta sonu dışarı çıkma gereği duymuyorsun yalancı kalabalığın içinde yerini almak amaçsız geliyor, her şeyi bir anda yapıyorsun hemde. “hayal” kuruyorsun haddini bilmeden, kim olduğunu unutarak, siyahların içinden geldiğini unutarak benliğini unutarak istiyorsun o “hayali”.Sonra yolda yürürken birisi “ateşin var mı kardeş” diye durduruyor seni, çakmağı uzatıyorsun, geri alırken diyor ki sana senin geçmişin izin vermez sana diyor ve gözden kayboluyor. Gözlerini açıyorsun o anda, sadece rüyaymış diyorsun.Sabah uyandığında bir bakıyorsun ki insanlar korkak, insanlar hoyrat, insanlar seni çok sevmiyorlar aslında.İnsanlar sana rüyanda gördüklerinin aynısını söylüyor. Hakkın yok senin diyorlar. “hayal” in “hayal kırıklığın” oluyor. Elinde şişenin dibine kadar olan süre ve odanın havasını boğan duman kalıyor.

150 kişilik amfinin en arka sırasında oturmuş, takım elbiseli profesörün adımlarını takip ediyordu göz ucuyla. Profesör yahut eğitim görevlisi her kim ise pek iyi sayılmayan bir İngilizce ile muhasebe dersini anlatmakla meşguldü. "Takım elbise" ve "muhasebe" kavramları yeterince sıkıcı gelirken, eylül ayının son günlerinde baş gösteren bu sıcaklar iyice çekilmez hale getiriyordu önündeki üç saati. Haberlerde bas bas bağırmıştı oysa hava durumunu sunan sarışın kadın, hava sıcaklığı önümüzde ki hafta mevsim normallerinin 6-7 derece üzerinde olacak diye. Buna hazırlıklı olmalıydı. Önlerde oturanların not alma kaygılar, profesörün gözüne girme çabaları komik ve acınası geldi ona ve gülümsedi belli belirsizce. "Muhasebe"...Oldum olası sevemedi bu kelimeyi zaten muhasebesini yapacak kadar çok parasıda yoktu. Hocanın hayatını düşündü, acaba nasıl bir karısı vardı, ya çocukları ? Nasıl bir hayatı vardı ki bu adamın ? Oturduğu yerden adamın yüzüğü var mı yok mu göremiyordu ama böyle bir adam güzel bir kadınla olamaz diye düşündü, belki olabilirdi. Önemlide değildi bu fazla durmadı üzerinde. En arkada oturduğu için hoca dışında kimsenin suratını göremiyordu ama emindi kalabalığın büyük çoğunluğunda aynı sıkılganlık olduğuna. Sadece aralarda dedikodu yaptıkları belli bir kaç kız belli belirsiz sırıtıyorlardı. Erkeklerden bahsediyorlar kesin diye düşündü. Nerden biliyordu ? Belki kadınlardan bahsediyorlardı ya da sadece havalardan. Çıkıp eve gitmeyi düşündü ama evde oturmakta istemiyordu, içki içmek istiyordu tam şu anda. Zaman ibneliğine durmuştu sanki, yoklamayı bekliyordu ama bir türlü yoklama gelmiyordu. İki-üç insan dışında pek sevmiyordu okulu zaten, böyle anlarda iyice çekilmez bir hal alıyordu hayat. Acaba sorun bende mi diye aklından geçirdi. Hayatını düşündü, arkadaşlarını, dostlarını ve kadınları. Hayatına hatrı sayılır sayıda kadın girmişti, başarılı sayılmazdı bu konuda. ş laf ebeliğine geldiğinde, flört etmeye gelince tamamdı ama kadınlardan korkuyordu aslında. Aşk kavramını düşündü, "aşkı sırtına alıp taşıyan, evladım" diyen Adrian'ı, "Babam öldüğü gün aşık oldum, bazen öyle olur, kötü şeyler arka arkaya gelir" diyen Ç'yi düşündü. Bu kadar karmaşık ve bu kadar gel-git doluydu hayatı. Aradığı bir kadın yahut içki,araba,giysiler,para vs. değildi. Huzursuz bir tatminsizlik sarmıştı dört bir yanını. T-shırt ü terinden ıslanmaya başlamıştı, kumlarda uzanıp sigara içmenin hayalini kurdu, kumlarda uykuya dalmanın. Olacak gibi değildi. Geçmezdi bu üç saat. Uyumaya karar verdi en arka sırada, kafasını koydu.